29 Nisan 2010 Perşembe

Bozcaada - Bergama...




Bağlarıyla Bozcaada;

22 Nisan gecesi yola çıkıp, 23 Nisan sabahı ilk durağımız Bozcaada'ya vardık.
Feribotla yaklaşırken hayalimde canlandırdığım Bozcaada'ya gideceğim için mutlu olan ben ordan hayal kırıklığıyla ayrıldığımı itiraf etmeliyim..
Meşhur!!! Ayazma plajı (pek bi meşhurluğunu göremedim,daha önce gördüğüm plajlarla kıyas bile kabul etmeyen bir sahil ve plaj) ve kaleden başka bişiyi olmayan adayı üzgünüm sevemedim.. Rehberimiz temmuzda festival(bağbozumu) zamanı gitmek gerektiğini söylese de bir daha gideceğimi sanmıyorum..(Bozcaadalılar lütfen kızmasınlar)


Bergama''Pergamon'';



dünyanın en büyük açık hava müzesi...koca bir tarihe evsahipliği yapmış kent...

kalın dış duvarları, iç sofalı planları, yığma yapı gereklerine bağlı pencere boyutları ile tarihi evleri ..


üst bölümleri Berlin’de Pergamon Müzesi’nde bulunan, sadece temel kalıntıları bulunan Zeus Sunağı..heykeller, kitabeler ve mimari kalıntılar maalesef ki; Berlin'e götürülmüştür..

parşömenin icadı..

ılıcaları..

düz ve düğümlü dokuma tarzı ile, kendine has renk ve desen yapısı ile ayrı bir kimliğe sahip halıları..

İzmir'e böylesine yakın olmasına rağmen bunca yıldır gitmeyen ruhum kendine çoook kızdı...

Ayvalık-Cunda-Asos-Çanakkale ise daha sonra:)

27 Nisan 2010 Salı

Tatil istiyorummm

Sevgili güncecim
Döndüm,tatil(daha doğrusu yorucu bir gezi) bitti ve ben burdayım.
Ama iki gündür kendimi toparlayıp ta yazamıyorum:(

Yorgunluk bir yana, burnum bir yana. Gündüz akmaya başlamıştı, şimdiyse yine tıkalı, 2 gündür nefes alamıyorum ya,şu spreyim de olmasa nasıl nefes alırım..

Evet gezdim ama çooook yoruldum.Sanırım böyle kültür turlarını 2-3 güne sığdırmamak lazım.Yoğun programa 3 gün çok azdı ve sonuç; bitik vaziyetteyim.
Bir daha böyle az zamanda yoğun program mı, asla...
Ben böyle yapmazdım ama ısrarlara dayanamadım ve sonuç ortada..

Ben tatil istiyorummmm,dinleneceğim sakin bir tatil;deniz dalga sesleri, hafif bir rüzgar ve doğayla başbaşa olmak...
Ne gezmek,ne kültür turu, ne yurt dışı...hiçbişiy.. şimdi sadece dinlenmek..

22 Nisan 2010 Perşembe

23 Nisan...

Tüm çocukların,
dünya çocuklarının bayramı kutlu olsun...

Ne güzel.. ben de çocuk olsaydım güncecim.Ne büyük heyecanla hazırlanırdık 23 Nisanlara,günler öncesinden danslar oyunlar öğrenirdik(daha o yaşlarda derslerden kaytardığımız için mutlu olurduk:))
sonra cici cici giyinirdik,özel alınmış giysiler,ayakkabılar..stadyumda yerimizi alırdık en coşkulu halimizle...

Çocuk olmak isterdim
Büyümemiş olmak..

Şimdiyse 23 Nisan ve biyerlere kaçıyoruz..
Fırsat bu fırsat, değişiklik olsun, tatil olsun...
(ama ben çocuk olmak istiyorummm)

Çanakkale-Asos-Ayvalık-Bozcaada....
Ruhuma iyi gelir umarım..

Sevgiler....

19 Nisan 2010 Pazartesi

Yeni bir hafta...


Umutlar, dilekler, sevinçler, üzüntüler, bıkmalar usanmalar, yorgunluklar, özleyişler, sevmeler, sevmemeler ve belki de keşkeler...le dolu bir hafta daha...

Hangisi olursa olsun..

yeter ki
umut olsun...


Hayal Manzaralı Koydaki Umutlar

bir gün daha gidiyor ömrümden
ama şikayet etmiyorum
ötelerdeki umutlarımı yudumluyorum
kırmızı renkli kadehte"

Alevi sönse de haşmetli güneşin
üşümüyorum
indirmiyorum hayalimin perdelerini
prangasız çünkü düşlerim
yasakları yıldızlara asıyorum
işlediğim tüm yanlışlara af

hayal manzaralı bir koy seçiyorum
fener adasının kuytusunda
ruhumdaki tüm yorgunlukları
denize bırakıyorum
yaslanıyorum taş koltuğuma
sigara değil
her nefeste iyotu çekiyorum içime
tek müzik
martıların vaveylaları
yüzüme vuran dalgaların eşilğinde

duvaksız şimdi tepelerim
tüm sırlarım gökyüzünde
gecede kalıyor kirlenmişlikler
en temizi açılıyor sayfaların sabaha
bir yeni gelinin kınalı ellerindeki
umutlar sarıyor yüreğimi
düşen her damlada ıslanıyorum...

"Sırılsıklamım şimdi, kendi kıyıma vuran dalgalarla ıslanıyorum,yıkıyorum kumdan kaleleri, ben olan kabukları topluyorum sahilden"

Figen Y. Gönülver


Scorpions-Always somewhere

17 Nisan 2010 Cumartesi

Alıştım Susmaya



çok zor bazen
avaz avaz susmak
saklanmak kendine
çok zor bazen
belkiler biriktirmek.............



Muhteşem sözler.....
Müzik muhteşem ama sözler daha da muhteşem...



Emre Aydın...ve...alıştım susmaya





(Fotolar Çamlıca'dan)

14 Nisan 2010 Çarşamba

Bu da Benim Ailem


Bu haftanın üçüncü oyunu da izlendi:)
En süperiydi...

Sıralama yapacak olursam;
(beğeni durumuma göre)
1.Bu da Benim Ailem
2.Alevli Günler
3.Kuzguncuk Türküsü

BU DA BENİM AİLEM" ;
yıpranmış bir evlilik öyküsü üzerine kuruludur. 32 yıllık evliliklerinin son sorumluluğunu çocuklarını evlendirmek olarak gören Selim ve Süeda Soy çiftinin evlilikleri sürpriz biçimde soluk alır.

Tipik bir aile komedisi:)

Güncecim bu oyunu herkeslere tavsiye edelim di mi???
Yalnız iki seçenek var;

izleyecekler;
ya oyunu izleyip güzel ders alacaktır,
ya da sanırım (özellikle evlenme fikrini düşünenler:)) tamamen evlilik fikrinden vazgeçip, ilelebet bekar kalmayı seçecektir :))

Mutlaka izlensin derim...
Profesyonel, kaliteli, çok güzel mizahi bir oyun...
:))


Kadro :
Yazan: Sandberg+Firner
Çeviren: Hale Kuntay
Uyarlayan ve Yöneten: Nedim Saban

Dekor:Zuhal Soy
Kostüm: Esin Arıcan

Oyuncular
Metin Serezli
Suna Keskin
Oya İnci
Hülya Karakaş
Soydan Soydaş
Sinemis Candemir

(Bu arada kızlar sıkı durun; Soydan Soydaş hem yakışıklı hem de süper oyuncu:))

Telefonsuzum...

Güncecim ya telefonumu evde unutmuşum,turkcell olanı,herkeste bu tel. var, avea yanımda ama avea no.mu pek kimse bilmez, avea tel.da numaralar da yok, aile hattıdır; annem babam ve kardeşlerimle kullandığım hat.

Eve gidip almaya da üşendim, inş. lara gidince alsam mı dedim, ama ters yönlerde olduğu için üşendim.
Neyse bugün tel. suz geçecek:)
Ne çok alışmışız tel.a,bir yanım eksik gibi,yarım gibi.
Ayy şimdi beni arayacak ve ulaşamayacaklar, açıktı da.
''telefona niçin bakmıyor'' ya da ''niçin dönmüyor'' diyecekler, beni tanıyanlar merak edecekler, tanımayanlar iyi ki ulaşamayacaklar...

Şaka bir yana biz daha önce tel.suz ne yapardık ki???
Üniversitedeyken cep olayı henüz yeni çıkmıştı, kimselerde yoktu.Annemleri kartla arardım..
Arkadaşlarla nasıl buluşurduk???
Dersler bitince herkes kurulu saat gibi aynı saatte aynı yerde buluşurduk:)
Olsun güzeldi; beklemekten ve bekletmekten nefret eden ruhum o zamanlar hiç şikayetçi değildi bu durumdan..
Teknoloji olmadan da pekala yaşıyor ve buluşuyorduk sevdiklerimizle...

Yine de teknoloji güzel şey;
Ama bazen ulaşılır olmak istemediğim durumlar da oluyor:(
Kaçtığım zamanlarda bas bir tuş, bitiyor herşey, kimseler ulaşamıyor:)

Böyle istemdışı (unutkanlık) durumlarda ise eksik hissediyoruz hep...
Acaba olmasa daha mı iyi olurdu diycem ama tabiki hyr. Benim gibi herşeyden çok sevdiği anne baba ve kardeşlerinden ve de sevdiklerinden, dostlarından uzakta olanlar için muhteşem bişiy tel.,ve maalesef ki; teknoloji güzel şey...

13 Nisan 2010 Salı

Kuzguncuk Türküsü



Bu haftanın ikinci oyunu da izlendi...
(Yarın da üçüncü oyun:))

Kuzguncuk Türküsü;
Rumu, Musevisi, Ermenisi ve Türk'üyle rengarenk ve son derece keyifli bir mahalle olan Kuzguncuk, günün birinde öyle bir tahribe maruz kalır ki, artık İstanbul’ un renkleri dediğimiz kavram, tek sesli bir rant oyunundan öteye gidemez olur.

Duygu yüklüydü...
Güzel ve kalabalık bir kadroydu.Oyuncular çok zarifti.Dans, müzik ve şarkılar muhteşemdi..

Yazan: Güngör Dilmen
Rejisör: Cemal Ünlü
Dekor: Medine Yavuz
Kostüm: Şirin Dağtekin
Işık: Enver Başar
Müzik: Cumhur Bakışkan
Dans Düzeni: Veysel Aymaz

Oyuncular:
Gülenay Kalkan
Murat Karasu
Ergun Akvuran
Ali Ersin Yenar
Ömer Hüsnü Turat
Ayşe Tunaboylu
Ali Fuat Çimen

Müzisyenler:
Tarçın Çelebi (Klarnet)
Göksel Coşkun (Keman)
Serper Eroğlu (Ud)
Onur Avdan (Piyano)
Türkay Ateş (Tef)

Hava güzel, ruhum büroda:(

Sabah büroda işlerimi toparlayıp, çıktım.Bir iki inşaat ölçtüm, kontrol edilecek yerleri kontrol ettim,saat oldu mu 11:30, büroya dönmek istemedi ruhum(zaten dönünceye kadar 12 yi bulacaktı)

Hava güzel, güneş yukarda, ben toz toprak içinde,siyah spor ayakkabılar griyi de geçti, beyaza yakın bir hal aldı:) olsun ruhum dışarda. Büroya dönecek olsam ruhum gene kararacaktı; ''dönme sen'' dedi içimdeki sesim...
Dönmedim...
Hazır öğle tatili de yaklaşıyordu(12:00-13:00), ''az buçuk hovardalığı hakettin sen'' dedim.Biraz hava aldım dışarda, yürüdüm, işlerimi hallettim, yemek yedim:)) Kaytardığım toplamda yarım saat(gerisi öğle tatili zaten), ama o bile yetti:)

Şimdiyse;
hava güzel, güneş yukarda, pencere açık, hafif bir esinti, dışarda bahar, ruhum büroda:( çalışıyor görünüyor (ama çalışmıyor,güncesiyle başbaşa:))

Güncecim de olmasa kime kaçar ruhum...

Hadi artık çalış ruhum,
kendine gel kendine...

Bu arada masamda, kalemlikte kurumuş tek bir dal papatya.. geçen yürürken yol kenarında biryerlerden yürütmüştüm.Kurudu, boynunu büktü, yaprakları kısmen döküldü,ama orda...............kıyamıyorum... papatyam...

12 Nisan 2010 Pazartesi

Mimar Sinan'ın kapatılan çinileri


Süleymaniye Camii; Kanuni Sultan Süleyman adına 1551-1558 yılları arasında Mimar Sinan tarafından inşa edilen camii.

''Süleymaniye Camii'nin geçen ay başlatılan restorasyonu sırasında; yüzyıllardır kayıp olan orijinal kalem işleriyle Mimar Sinan'ın yaptırdığı bir çini hat ortaya çıkarıldı.
Kabaran sıvaların nedenini bulmak için son katmanda(1956'da yapılan)özenli bir şekilde raspa yapan ekip, analiz için küçük bir parça aldığında sıvanın altından çini bir pano çıkıyor ve alınan numune laboratuvarda teste tabi tutulunca çini pano üzerindeki sıva katmanının 18. yüzyıl sonlarından itibaren kullanılmaya başlanan macun sıva olduğu anlaşılır.

Panonun açığa çıkan yüzeyinde inceleme yapan uzmanlar, söz konusu eserin Süleymaniye'de bulunan diğer çiniler gibi İznik işi olduğunu ve Mimar Sinan döneminde camiye yerleştirildiğini düşünüyorlar.''

Şimdiyse; restorasyon çalışmaları durdurulmuş ve Mimar Sinan döneminden kalan alttaki çinilerin mi, yoksa 1800 lerde yaşamış Abdülfettah Efendi'ye (Osmanlı döneminin dört büyük hattatından biri)ait üst katmandaki hat'ın mı korunacağı konusunda Vakıflar Genel Müdürlüğü bir uzmanlar kurulu oluşturmuş ve karar beklenmekte...


(Kaynak:11.04.10 tarihli Hürriyet Gazt.)


1500'lü yıllarda en büyük mimara yaptırılan muhteşem eserin hali içler acısı...

Neden Türkiyemizde tarihe Avrupa'daki gibi değer verilmiyor.Yurt dışına her gittiğimde, tarihin nasıl da korunmuş olduğunu gördükçe içim biraz daha acıyor......
Oysa; tarih bizde, dünyanın en büyük mimarının eserleri bizde, ülkemizde...
Zihniyetimiz değişmedikçe, kültürümüze tarihimize sahip çıkamadıkça hazinelerden daha değerli bu eserlerin yok oluşuna hep beraber tanık olucaz anlaşılan:(

11 Nisan 2010 Pazar

Alevli Günler


Bu sene hiç tiyatroya gitmediğim için kendi kendime kızan ben nihayet bu hafta gittim:)
Bu arada bu hafta iki oyuna daha gidicem...
(Bir haftada üç oyun da biraz fazla olacak ama neyse artık bir sene daha gitmem:))

Alevli Günler...
Muhteşem bir oyun ve gerçekten komikti,kahkahalarla güldürdü...
Cem Davran, Levent Üzümcü, Bahtiyar Engin ve Erkan Can...muhteşemlerdi...

Çocukluğundan beri ayrılmamış üç arkadaş; biri mahallenin kasabı, biri muhasebeci, biri de Türk kültürü profesörü olmuş üç kafadar.İçlerinden biri kanser olunca, inançları gereği ölünce yakılmak ister ve farklı olana yaşam hakkı vermeyen düzenle karşı karşıya gelirler.Başvurdukları heryerde farklı komediler yaşar, her türlü anlaşmazlık ve anlayışsızlıklarla karşılaşır, bize çağdaş bir 'yaşar-yaşamaz' hikayesi sunarlar.
Irmak Bahçeci'nin yazıp, Yıldıray Şahinler'in yönettiği oyun yılın komedisi olmaya aday...

9 Nisan 2010 Cuma

Papatya..............


Baharın müjdecisi...

Kır çiçeklerinin (bana göre) en güzeli...

Hem güzel ve zarif, hem sade...

Hassas, kırılgan, ince...

Aşkın en saf hali....................


PAPATYANIN AŞKI
Koskoca bir bahçede harikulada çiçekler içinde bir papatya.. Ve papatya aşık olmuş, yanmış tutuşmuş ak sakallı bahçıvana.. Bir ümit bekliyormuş. Yüzlerce çiçeğin arasından Onunla, sadece onunla saatlerce ilgilensin.. Buz gibi suyunu sadece ona döksün istiyormuş.. Sadece ona değsin makası, Sadece ona gülsün dudakları.. Kıskanıyormuş bahçıvanı, kırmızı güllerden, sarı lalelerden, mor menekşelerden.. zambaklardan... Papatya, sadece bahçıvan için açıyormuş, bembeyaz yapraklarını...

Bir gün, aşkı öyle büyümüşki.. Papatya yapraklarını taşıyamaz olmuş.. Eğilivermiş boynu.. Toprağa bakıyormuş artık.. Bahçıvanın sadece sesini duyuyormuş.. Ayaklarını görüyormuş.. Bunada şükür diyormuş.. Yetiyormuş ona, bahçıvanın varlığını hissetmek.. Zaman akıp gidiyormuş.. Papatya bahçıvanın yüzünü görmeyeli çok olmuş.. Ne var sanki boynumu kaldırsa.... Bir kerecik daha görsem yüzünü diyormuş...

Ve işte bir gün...Bahçıvan papatyaya doğru yaklaşmış.. İncecik bedenini ellerinin arasına almış.. Elindeki sopayı, köklerinin yanına, toprağa sokmuş bir iple papatyanın gövdesini bağlayıvermiş sopaya.. Papatya o an daha çok sevmiş bahçıvanı.. Hala göremiyormuş onu, ama bedeni kurtulmuş.. Uzun bir müddet sonra, bahçıvan uğramaz olmuş bahçeye.. Gelen giden yokmuş.. Kahrından ölecekmiş papatya..

Ama işte bir sabah... Hortumdan akan suyun sesiyle uyanmış.. Derin bir oh çekmiş.. Çılgıncasına sevdiği bahçıvan geri gelmiş.. Birden, kendisine doğru gelen iki ayak görmüş.. Bu onun delicesine sevdiği bahçıvan değilmiş.. Başka birisiymiş.. Adamın elinde bir de makas varmış.. Papatyanın kafasını kaldırmış yukarıya doğru....

Ne güzel açmışsın sen öyle demiş.. Bu gencecik, yakışıklı bir delikanlıymış.. Gözleri gök mavisi, saçları güneş sarısıymış.. Ama gövden seni taşımıyor demiş. Elindeki makası papatyanın boynuna doğru uzatmış.. Ve bir hamlede bağını gövdesinden ayırmış.. Papatya yere düşerken hatırlamış sevdiğini.. O ak saçlı, ak sakallı, yaşlımı yaşlı bahçıvanı hatırlamış.. Birde o gencecik, yakışıklı delikanlıyı düşünmüş.. Ve o an anlamış, neden o yaşlı bahçıvanı sevdiğini.. O her şeye rağmen, papatyaya emek vermiş.. Ona hiç bir zaman güzel olduğunu söylememiş, ama onu aslında hep sevmiş....
Papatya anlamış artık...

Yere düştüğünde son bir kez düşünmüş sevdiğini... Teşekkür etmiş ona içinden.. Son yaprağıda kuruduğunda, biliyormuş artık....
(Aşk hikayelerinden alıntı)

Ama ben kırlara gitmek istiyorum, papatyaların arasında olmak istiyorummmmmmmmmmmm...

İstemekle kalmak istemiyor ruhum :(

Şeytan diyor kalk git şimdi, şeytanı dinlesem mi bir seferlik, nolurrr ruhum:)

Herkese güzel bir haftasonu diliyorum ...


7 Nisan 2010 Çarşamba

Ruhum - akşam - mutfak...

............
Yemek(çağla), pilav(tereyağlı pirinç pilavı), çorba, salata...Yine akşam oldu, ruhum yine mutfakta...
Evin beyi nerdeler?
Sporda!!!
Adalet bunun neresinde:(

Sen gündüz işte çalış, akşam evde çalış; erkek olmak varmış ya...nedir bu çile...

Olsun ben de bu akşamki menüyü tamamen ruhumun zevkine göre yaptım:) ohhhhhhh heyyuuuuuuuuuuuuu........
Çağla yemeği; herkes bilmez, herkes te sevmeyebilir...
Ama ruhum her sene şu bahar aylarını bekler çağla(küçük ve tazecik çağlalar) pişirmek için.
''Ekşi severim diyorsanız'' tam size göre... Çağla, taze soğan ve taze sarımsak birleşiminden oluşan muhteşem bir lezzet.Offff off:)) Ben kuzu etli yaptım, isterseniz zeytinyağlı da yapılabiliyor.(Güneydoğu mutfağıdır,yanılmıyorsam Gaziantep mutf.)

Bir iki haftadır grip olduğumdan beridir kolay yemeklerle geçiştirmekteydi ruhum ama haftasonu bir alışveriş yapıldı, bir sebzeler alındı ki.Valla GDO mdo:) hiç dinlemedim; kabak,patlıcan,semiz,çağla,bakla,dolmalık biber ...ne bulduysam aldım.Çünkü artık deepfreeze'deki sebzelerden sıkıldım; iyi ki yapmışım iyi ki varlar ama artık taze sebze yemek istiyor ruhum,bahar da geldi ya,marketlerin manav reyonları muhteşem oldu.Ama bu arada yaz sonunda yaptığım kavanoz kavanoz domateslerim bu hafta sonu bitti:(
Ne kolaylıktı oysa; makarnaya sos hazır, yemeğin domatesi hazır, haftasonu kahvaltıda dök tavaya hoooop menemen...
ama
canım domateslerim - the end:(


İlhan İrem............

6 Nisan 2010 Salı

Kaçmalarda...

.......
Ruhum kaçmalarda... içinde, kendisiyle başbaşa.
Haftasonu nefes almış olsa da ruhum, kaçmaları bitmemiş hala.

'Sen çok güçlüsün' dedikleri ruhumun bir de içini görseler:)
Güçlü olmaktan yorulmuş, çok kalın zırh gibi kalkanları olan ruhum bilmezler ki ne halde... O güçlü mantık abidesi ruhum; gizlenmeye çalışmaktan,duyguları örtmekten ne çok bitap düşmüş bilmezler ki...

Hayat bu; sen olamazsın,sana verilmiş rolü oynarsın.Çünkü sen ruhum hep güçlü göründün,'ben yaparım' dedin, 'bunun da üstesinden gelirim' dedin,aynadaki aksinden bile kaçtın zaman zaman...

_ruhum yapar
_ruhum güçlüdür
_ruhum üstesinden gelir
_ruhumun duyguları olamaz ki
vs. vs. vs..................

Bilmezler
Ruhum çığlık çığlığa...
Ruhum haykırmak istiyor
Yapamıyorrr...

5 Nisan 2010 Pazartesi

Yalnızlığım...













Sen!
Bilir misin yalnızlığı,
akşam ayazlarında.
buhranlı,
derin,
ve sessiz...

Aynalarla konuşmak nedir,
kendi kendini dinlemek,
avutmak ümitsizce.
kendi sırdaşın olmak sadece
kimsesizce...

(Zuhal Olcay dinlerken hatırlanan dizeler......)


Yalnızlığım

Restaurant Haftası

Arkadaşlar geçen sene Nişantaşı'nda yapılan restaurant haftası etkinliği bu sene Kadıköy'de...
Bağdat Caddesi ve Kalamış'taki restaurantlar ve cafelerde 19 Nisan'a kadar 20 TL. ve 35 tL.ye farklı menü alternatifleri var,heryerdeeeee..........

Bir ana yemek, bir tatlı ya da başlangıç türü bişiy ve de bir kadeh şarap 20 TL.(her rest. cafede yerli-yabancı farklı alternatfler mevcut)
İki kadehli menülerse 35 TL.

Gitmeye değer ama eğer yer bulursanız...

Cumartesi arkadaşımla gittik,ama etkinlikten bihaber olduğumuz için her zamanki yediklerimizden yedik, bir güzel de paracıkları bayıldık.
Kahve çay faslına geçmiştik ki;
''aaaaa bu da neymiş'' diyip masadaki camın içersindeki menü alternatiflerini gördük:))
Geçmişler ola:)
olsun daha 2 haftamız var:)

4 Nisan 2010 Pazar

Pazar-Beykoz-Deniz



Pazar ve hava güzeldi:)
Evde oturmak istemedim. Yoğun ısrarlarım sonucu eşim dayanamayarak açık havanın keyfini çıkarmaya götürdü.Bir çocuk gibi kapris yaptım resmen:)
Yoksa klasik evde ya da burda belki sahilde kısa bir yürüyüşün olduğu bir pazar olacaktı, akşama da tabiki fb. maçına gidilecekti.

Ama zafer benim oldu:)
_Akşam sen gene maça gidicen,
_ben sıkıldım,
_temiz hava istiyorum,
_farklı bir atmosfer istiyorumm
_biraz nefes almak istiyorummmm
vs. vs. vs..........
İkna çabalarım sonuç verdi:) bu kadar söylenmeye katlanmak zor olsa gerek:))

Ohhhh, çıktık yola. rock fm,joy fm dinleye dinleye gidiyoruz,hiç sesim çıkmıyor,yaramaz çocuklar ödüllendirilince sus pus otururlar ya aynen öyle:)
Bir de baktım ki kavacık, beykozz'a doğru yol alıyoruz...

Güneş gözlüğüm gözümde, ben kendi kendime hafiften sırıtıyorum(sanki gözlük olunca sırıttığım gözükmeyecek edalarıyla:))
''Aferin ruhum ara sıra da olsa cazgırlık işe yarıyor demekki'' diyorum kendi kendime içimden:)
(Hani hiç te huyum değil ama bazen yapmak gerekirmiş demek ki)

Hava muhteşem, deniz muhteşem,ruhum en muhteşemmmm
İşte bu;
dalgaların kıyıya çarpma sesleri(ohhhh dalgalardan ben de biraz nasipleniyorum)
denizin kokusu, güneşin denizdeki yansıması, martılar....
ve ruhummmmmmm

Mutlu mesut döndü ruhum, ama eşim maça biraz gecikmeli gitmek durumunda kaldı, olsun bana ne fb'den:)
(fb'li olanlar düşünsün)
Heyyuuuuuuuuuuuuuuu



2 Nisan 2010 Cuma

''Arkadaş''



Hafta bitti ve elde kalan kırık bir kalp...
İnsanlar ne kolay üzebiliyor karşındakini;


çekinmeden, böyle söylersem ya da davranırsam ya da gerçekler anlaşıldığında arkadaşım üzülmez mi kırılmaz mı endişesi taşımadan...

Tabi bu tarz insanlara arkadaş demek te yanlış ya bu da ayrı konu;zorunlu birliktelik diyelim.İş ya da başka sebeplerle aynı ortamı paylaşmak zorunda olduğun kişiler diyelim dimi ruhum?
Arkadaş kelimesi yitirmesin anlamını.Dostluğa giden yolda bir adımdır arkadaş...

Ben insanların samimiyetsizliğine katlanamıyorum artık.Birini seviyorsam seviyorumdur, sevmiyorsam da yapmacıktan samimi olamam, koyarım mesafemi olur biter.
Sevmiyorsan şayet sever gibi yapmak neden???
İstemiyorsan eğer onunla olmak istemen neden???
Yok eğer arkadaşım diyorsan dürüstsüzlük neden???

Sevgili güncem, ruhum üzdü seni belki ama mutluluk dolu satırlar yazılmıyor bazen.Üzüyorlar ruhumu, o da tutuyor tutuyor kendini ve içi içini yemekle kalıyor sonra da kaçıp uzaklaşıyor. 2 gündür çok üzülmüştü ama sana anlatınca bir nebze olsun rahatladı sanki ruhum...

Ben arkadaşlarımı özlüyorum, dostlarımı,sevdiklerimi...



Ayna ve Arkadaş...

1 Nisan 2010 Perşembe

Bu saatte pizza-çikolata :)

Sevgili güncecim
Şu an gece saat 22.30 ve ruhum ne mi yapıyor?
Az önce pizzaaaa yedi:) Evet bu saatte.
Akşam yemek yemedi sanma, ruhum akşam 7 de yemek te yedi(ekmek yok ),ama sanırım 5 gündür doğru düzgün bişiy yiyemeyince çok aç kalmış midecim:(
Bahanem de bu; hastaydım yiyemedim,hazır bu ara 2-3 kilo da verdim,göbişim de gitti,yemeğe devam:))

Oysa ki hastalık bahane, ruhum yer şahane:)
gece acıkınca yer,hiç affetmez.Hele de şu ince hamur (pizza hut-akdeniz-sağlıklı olsun diye de sebzeli yiyorum, hamur da ince ya,vicdan yapmaya gerek yok:)

Ama dur devamı var, üstüne koca bir bitter çikolata(%75 kakaolu) ve sonra da çayın yanında mis gibi havuçlu fıstıklı hindistan cevizli toplar:))offff yenmez mi

Neyse ki şanslı azınlıktanım ki; kilo problemim yok.Bu da beni çok mutlu ettiği kadar; çok üzülerek söylüyorum ki kilo vermek için üstün uğraşlar veren canım arkadaşlarımı(en çok ta Denizciğimi)çıldırtan bişiy.Canımcım Denizcim burdan seni kocaman öpüyorum,ben senin yerine de yerim üzülme sen cnm arkadaşım benim:)

Denizcim çikolataya hiç dayanamaz.Hele (Brüksele seyahatimiz esnasında)Bruge kasabasındaki çikolatacılardan Denizi ne zor çıkartmıştık.Hemen hemen tüm çikolatacıların önünde koca koca şelale gibi çikolata çeşmeleri var, yanında minik bisküviler,bandır bandır ye:)Denizcimi sürükleyerek çıkartmıştık o sokaktan:))
Ondan da yiyim,bundan da ayy dur şurda da var.....

Mutlu geceler...


Cyndy Lauper - True Colors

Takma Dişler

Dün akşam çok acil bir yere gidip gelmem gerekti,taksiye bindim.
Neyse ki şoför ciddi birisiydi(evin ordaki duraktan bindim) bazı geveze şoförler gibi boş boş konuşmuyordu(hiç konuşmadı neyse ki-sorduğum sorunun cevabı dışında)

Biraz gittikten sonra cebim çaldı, arkadaşımla konuştum ve tam kapatırken, merkezden telsizle taksilere yapılan anonslar başladı.

_Arkadaşlar bilmem şu takside bir bayan çantası ve içinde cep. tel cüzdan unutulmuştur.
_Şu takside bir küçük bayan çantası içinde kartlar kimlikler
_Bilmem bu takside nokia şarj aleti
_...bir poşet, içinde bayan giysileri, markası şu:))
veeeeeee
son anonsta ruhum kopar:))
_Takma Dişler ???
Nasıl yani doğru mu duydum, t a k m a d i ş l e r

Ben bir yandan doğru mu duydum diye düşünürken, bir yandan da gülüyorum kendi kendime ama şoföre çaktırmamam lazım, ciddi ol ruhum diyorum ama nerde tutamıyorum kendimi:))

Bir insan hadi çantasını unuttu(gerçi bir bayan çantasını nasıl unutur o da ayrı konu ama), telefonunu belki cebinden düşürdü, şarj aletini de unuttu(onu nasıl unuttuysa artık)
amaaaaaaaaaaaaaaaa
takma diş nasıl unutulur ya , şaka gibi.
Ay ben bi takma dişlerimi çıkarayım da iki dak. dinlensin mi dedi acaba???
Ne amaçla o dişler çıktı anlayamadım doğrusu,hadi çıkmış bir şekilde, takside nsl unutulur? aklıma komik komik(hatta masum olmayan) şeyler geliyor ama olamaz herhalde:))

biz insanoğlu isteyince nsl da kötü düşünürüz değil mi!!!

Sonra dayanamayıp şoföre sordum,gayet cool, ciddi bir tavırla tabi soruyor ruhum;
_Pardon ben doğru mu duydum takma diş mi dediler anonsta?
_Evet oluyor bazen

Nasıl yani?Bir an önce gideceğim yere varalım diye duaya başladım, çünkü kopmak üzereyim zoooorrrrrrrrr tutuyorum.
''evet oluyor bazen''
yani dişlerin unutulması da ilk değilmiş
oluyormuş bazen
:)

Tabi iner inmez ruhum kopar hem de nasıl kopar var ya:))
Hemen arkadaşımı tekrar aradım ve takma dişleri anlattım tabi:)
Çünkü tek başıma caddenin ortasında benim katıla katıla güldüğümü görenler hakkımda hiç te güzel şeyler düşünmez, hatta ''hatun delirmiş'' bile derlerdi.Hiç olmazsa telefonda konuşurken kopayım bari:))