28 Şubat 2010 Pazar

İyi haftalar...














BAĞLANMAYACAKSIN

Bağlanmayacaksın bir şeye öyle körü körüne.
''O olmazsa yaşayamam '' demeyeceksin.
Demeyeceksin işte.Yaşarsın çünkü.
Öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki.
Çok sevmeyecesksin mesela.
O daha az severse kırılırsın.
Ve zaten o daha az sever seni,
Senin onu sevdiğinden...
Çok sevmezsen, çok acımazsın.
Çok sahiplenmeyince, çok ait te olmazsın hem.
Çalıştığın binayı, masanı, telefonu, kartvizitini...
Hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin.
Senin değillermiş gibi davranacaksın.
Hem hiçbir şeyin olmazsa, kaybetmekten de korkmazsın.
Onlarsız da yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın.
Çok eşyan olmayacak mesela evinde.
Paldır küldür yürüyebileceksin.
İlle de bir şeyleri sahipleneceksen,
Çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin.
Gökyüzünü sahipleneceksin,
Güneşi, ayı, yıldızları...
Mesela kuzey yıldızı senin yıldızın olacak.
''O benim'' diyeceksin.
Mutlaka sana ait olmasını istiyorsan bir şeylerin...
Mesela gökkuşağı senin olacak.
İlle de birşeye ait olacaksan, renkelre ait olacaksın.
Mesela turuncuya ya da pembeye
Ya da cennete ait olacaksın.

Çok sahiplenmeden,çok ait olmadan yaşacaksın.
Hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi,
Hem de hep senin kalacakmış gibi hayat.
İlişik yaşayacasın. Ucundan tutarak...
Can YÜCEL


Gökkuşağı bizim olsun...

Haftamız;
Yağmurla yansıyan güneşin ışınları gibi olsun...

İyi haftalar :)

Sevgiyle...

26 Şubat 2010 Cuma

Servisten manzaralar

Bu sabah işe giderken koptuk resmen, arkadaşımla gülme krizine girdik adeta:)
Servise binince 2.sırada sevdiğim bir bayan arkadaşımın yanına oturdum,peyzaj mimarıdır kendisi(mesleği vurguladım çünkü konu biz müh.lerle ilgili:))

Servis şoförümüz Ahmet Bey'in yaşı bayağı var,hatta servisteki bazı arkadaşlar kendisine Ahmet amca olarak hitap etmekteler ki bu da ayrı bir konu...

Her sabah servise ilk binen bir bey,(yaşça Ahmet Bey'e yakın) bizim şoför Ahmet Bey'le hiç susmadan yol boyunca sohbet muhabbet halindeler,tabi bu arada uyumak ne mümkün,hatta bazen ''bunlar bu yaşta sabahın bu saatinde bu enerjiyi nerden buluyorlar'' diye dedikodu yapıyoruz arkadaşımla:)

Bu sabah ta arkadaşımla arkada yer bulamadığımız için ön koltuklarda oturmak durumunda kalmıştık...

Derken arkadaşlarımızın şoför Ahmet Amcası bizim Ahmet Bey dışarda sigara içen bir bayanı görmüş olmalıki,yanındaki X Bey 'e dönüp '' karılara sigara içmek yakışıyormu hiç'' demez mi(bu arada biz dumura uğramış gibi dinliyoruz onları, KARILAR...)
İnanamadık,bizim X Bey de demez mi ''sorma ya erkeklerden daha çok içiyor bu karılar'' müdahale etsen neye edicen ki; bayan ya da hanım demeyi bilmedikleri için mi kızcan, yoksa fırsattan istifade yapılan aşağılama durumlarına mı kızcan, bu insanlara nasıl anlatırsın ki yanlış düşündüklerini,biz susup iyice koltuğa gömüldük, bu arada da gülmemek için zor tutuyorduk kendimizi...

Sözün özü neymiş ''karılar sigara içemez''

Tamam sigara zararlı da ayıp ya böyle hitaplar,sınıflandırmalar...Kimseler içmesin...

Üstelik yanımdaki arkadaşım tam bir tiryaki.Bunu bilen X Bey sonradan hatırlamış olmalı ki,şoför Ahmet Bey'e dönüp 'bizim serviste de içenler var'' diyince Ahmet Bey bize bakıp ''mühendisler sigara içer mi''diye sordu:), arkadaşım da 'olabilir' dedi ciddiyetle,adam ne dese beğenirsiniz 'vay be bizim mühendisler de sigara içiyormuş''.....ne yapmaya çalışırsın be adam sigaranın zararını mı anlatmaya çaışırsın yoksa hafif bir haşlama taşlama durumları mı.........

Ciddiye alıp muhatap olmamak lazım, kopucaz ama kendimizi nasıl tuttuk bir bilseniz,adam ne düşünmüştür şimdi ''hem karı, hem mühendis, üstüne üstlük sigara da içiyor, vah ki ne vahh'' :))

Bizi gülerken görmemelerini sağladık ama inince koptuk bayağı:)

Adamlar 'karılar sigara içmemeli,mühendisler içmemeli' diyor...

Arkadaşım tiryaki...Hem karı,hem mühendis,hem de tiryaki:))
(onlara göre peyzaj cı da mühendis bu arada)

Büromu seviyorum,iyi ki bizde karı diyen türden insanlar yok:)

Bu tür insanların da en çok eşleri adına üzülüyorum...

Memleketimden insan manzaraları:)

Not:Ben normal şartlarda sigara içmiyorum,kırk yılda bir keyiften ya da hüzünden, güzel bir sohbet esnasında belki...
Karı ve mühendisim(inşaat) ama tiryaki diğilim yani:))

25 Şubat 2010 Perşembe

Hürriyet Ege ve İzmirimmm


Akşam eve gelince yemekten sonra Hürriyet'i elime aldım okumak için,kelebek'i ayırdım gazeteye bakıcaktım ,derken hoooooooop bir gazete düşüverdi içinden, bir de ne göreyim Hürriyet Ege:)
Gözlerime inanamadım,bir an kendimi İzmir'de evde gazete okuyor gibi hissettim,acayip bir duygu seli yaşandı o kısacık anda,''film şeridi gibi'' dedikleri bu olsa gerek dedim kendi kendime...bir anda geçiverdi geçmiş gözlerimin önünden...

Ön sayfada kocaman saat kulesi, güzel İzmirimin tarihi sembolü; önünde efeler,en ciddi halleriyle...haydi amann...mertliğin ifadesi...harmandalı...

''Turizm,sağlık,kongreler,emekliler kentiyken son olarak sayıları artan
öğretim kurumlarıyla üniversiteler kenti haline geldi'' yazıyor 2. sayfada.İşte bu :)
Böylesine sanat ve kültür kokan kente de bu yakışır. Çağdaş kimliğiyle geleceğimize ışık tutacak binlerce gence ev sahipliği yapmak İzmir'in hakkı...

Alsancak; eski adı Punto olan İzmir'in bir diğer simgesi.Birçok şairin yazarın eserlerine konu olmuştur.Ünlü şair Victor Hugo bile İzmir'e hiç gelmemesine rağmen şehrin ününden, efsanesinden etkilenmiş ve şiirinde İzmir'i anlatmıştır.Alsancak'ın meşhur Kıbrıs Şehitleri Caddesindeki eski yapılar ise özgün halleriyle görülmeye değerdir...

Ve Kordonboyu...Aşıkların yeri.Romantik,masum,duygu dolu,canlı,cıvıl cıvıl, birsürü duyguyu birarada barındıran Kordonboyu, adına şarkılar söylenmiş şiirler yazılmış kordonboyu...

Ya Kemeraltı; tarihi çarşı...1600 lü yıllardan kalma. İlk yapıldığı yıllarda çarşının üzeri tonozlu ve kiremitli iken,günümüzde sadece birkaç dükkanda tonoz ve kubbeyi görebiliyoruz. Daha modern çok katlı mağazalar,alışveriş merkezleri yapılmış,eskinin hanlarının yerini almıştır.

Ama kemeraltına gidip te sakın ola, hisarönüne gidip fincanda pişen kahve içmeden gelmeyin.Kısık ateşte yanan mangalın üzerine fincan doğrudan konur.Kalın mis gibi köpük kahvenin son yudumuna kadar size eşlik eder:) Offff ne lezzet ne keyiftir o, anlatılmaz yaşanır:)
Gidince ilk işim bu olacak. Çok özledim...
(Yanmak istemiyorsanız fincanı ortasından tutma gibi bir hataya düşmeyin,kulpundan tutun :))

Öyle çok şey var ki anlatacak...

İzmir anlatılmaz yaşanır...

Sevgiyle...

23 Şubat 2010 Salı

Hatıralar...


Geçip giden ........
Zamanları...........
Bir yerlerde bulsam.
Sonra üzülsem, üzüldüğüme üzülsem
Gözyaşıma dalıp dalıp
Seni hatırlarım.........
Gittin şimdi sen
Yoksun yanımda
Birşey istemem
Neye yarar hatıralar...

Ne severdim Mirkelam'ın 'hatıralar'ını.
Bugünlerde dilime dolandı.Şimdi de dinlemek istedim ve dinlerken ''burnumun direği sızladı'' derler ya... öyle oldu işte.

Ne güzeldir hatıralar, acısıyla tatlısıyla
Geçmişimiz...
Yüzümde tebessüm
Ruhumda tatlı bir sızı...

Dünler hatıralarda saklı,bugünler de yarın birer hatıra...

Yarınlarda güzel hatıralarımız olsun

Sevgiyle...

(Şarkıyı sizlerle paylaşmak istedim ama yapamadım arkadaşlar:(
imeem'den yüklemeyi denedim,olmadı.Ama yapcam...
Benden sizlere armağan olsun:)

22 Şubat 2010 Pazartesi

Bahar ve yeni bir hafta....


Haftanın en zor günü bitti,ama itiraf ediyim bu pazartesi pek te sıkıcı olmadı.Baharın etkisi olsa gerek...

Sabah işe gidince kısa ve acele bir kahvaltıdan sonra(çok erken saatte bişiyler yiyemediğim için kahvaltıyı büroda aceleyle geçiştirmek durumundayım)dış göreve çıkmam gerekti ki,süper oldu.
Bugün inşaatlara gitmek gelmedi içimden,ilk gün şöyle cici cici giyinmiş bir şekilde haftaya başlarken,böylesine güzel bir havada inşaat tozu bulaşsın istemedim:)

(Hiç bana yakıştı mı şimdi bu tembellik; ama olsun ruhum bugün başka şeyler yapmak istedi)

İnşaatlara gitmedim ama tespit edip fotoğraflamam gereken işlerim vardı,açık havada bunları yapmak daha çok keyif verdi.Öğlen yemeğine kadar dışarda mis gibi havayı soluyarak keyifle çalıştık.

Öğleden sonraysa bürodaki işlerimi toparladım.

Akşam da çok sevdiğim bir arkadaşımla iş çıkışı kahve keyfi yapmak çok iyi geldi; sohbet, muhabbet (yanında da çikolata kaplı caanımm lokumlar:)) Süpperrdi...

Baharı özlemişim...

İyi ki geldin hoşgeldin bahar:)

Haftamız güzel olsun...

Şiir tadında

Sevgiyle...

20 Şubat 2010 Cumartesi

İlk Mim...

Merhabalar
Öncelikle teşekkürler komançi, bu benim ilk mim :)
İnsanın kendini ifade etmesi zor aslında,ama ben yine de anlata anlata bitiremeyeceğim 'ruhum'u 7 maddeye sığdırmaya çalışıcam:)

1.İlk olarak belirtmek isterim ki; maalesef duygusal ve romantiğimdir:)
Duygusallığımı örtmek için her ne kadar sert ve ciddi görünmeye,insanlarla arama zırh gibi bir duvar koymaya çalışsam da,beni çok iyi tanıyanlar bunun sadece görüntü olduğunu bilirler...
Ama tanımayanlar bilmesin, söylemeyin tamam mı:)

2.Arkadaş ve dost canlısıyımdır,fedakarımdır.Sevdiklerim için her türlü fedakarlığı yaparım.( Sevdim mi tam severim yani:) Negatif elektrik aldığım insana da asla yapmacık ya da yakın olamam. )

3.Seyahati çook severim.Yeni yerler,şehirler,ülkeler görmek, keşfetmek hayatta beni en çok mutlu eden şeydir.Gidince herşeyi geride bırakır ruhum.İçimdeki ben ortaya çıkar adeta:)

4.Sürprizleri severim.Sürpriz yapmayı da yapılmasını da.Ve de hediye almak kadar vermeyi de severim.Sevdiklerime özel günler dışında hiç nedensiz hediye vermekten mutlu olurum.(Manevi değeri olanlar benim için daha makbuldür)

5.Tezcanlıyımdır,ağırkanlılık hiç bana göre değil.(Yakın arkadaşlarım ve ailem bana atom karınca derler:))

6.Sinemayı severim.

7.Zeki olduğum söylenir:) Zeki ve esprili insanları severim(Zaten bence espri demek; zeki insan demek).Aptallara tahammülüm yoktur.

Ya daha bitmedi ama:) dermişim...
Biraz uzun oldu ama affola...

Sevgiler...

Ben de Öykü, Burcu ve Dark Butterfly'a 'mim' desem:)

17 Şubat 2010 Çarşamba

Gitsem.......

Nerelere gitsem...

Hani olur ya bazen,başını alıp gitmek ister insan; herşeyden,herkesten uzaklaşmak; hiçkimselerin seni tanımadığı,sokakların, binaların bile yabancı olduğu bir yerlere kaçmak...Eşinin,dostunun, ailenin, tanıdık tek bir simanın bile olmadığı bir yer ister ya insan...İşte öyle...

Ruhum gitmek ister.................

Dinlenmek ister.............

Çok şey mi ister................

16 Şubat 2010 Salı

Martılar



Sabah işe gittiğimde, bürodaki iki arkadaşımı pencerenin önüne gelmiş olan martıları seyrederken buldum.Zaman zaman bu güzel beyaz misafirlerimiz bizi ziyarete gelirler. Onları izlerken güzel birkaç fotoğraf karesi de yakalamştım daha önce.

Arkadaşlarım bir gün önceden kalma simit parçasını küçük parçalar halinde camın önüne bıraktı ve iki lokmada bitiriverdi martıcık onları.Derken bir arkadaşım ceketini giyindi ve 'ben ekmek almaya gidiyorum' diyordu ki bakakaldım.Böylesine sert görünüşlü,sinirli ve bazen ani çıkışları olan,hiç ummadığınız anda parlayan ve birçok kişinin çekindiği o koca adam gitmiş, yerine yumuşak kalpli, pamuk gibi bir insan gelmişti(Gerçi sinirli,sert birisi olsa da, benim insaniyetinden dolayı değer verdiğim bir arkadaşımdır.

'Nasıl yani' demişim farkında olmadan:)
'Evet ekmek almaya gidiyorum,nasıl da aç martılar' demez mi bizim Sinirli Bey.Ama yüzündeki o masum, çocuksu, gülümseyen ifade görülmeye değerdi.

İnsanların iki yüzü bu olsa gerek;bir yanı yumuşacık bir kalp, öbür yanıysa aksi,sert,herkeslerin çekindiği bir adam...

Neyse sonra bizim Sinirli Bey hiç üşenmeden, çok olmasa da biraz yürüme mesafesinde olan fırına gidip, bir güzel ekmek alıp döndü ve pencerede yumuşak kalpli adamı bekleyen martıcıkların karnını çok büyük bir keyifle doyurdu :)

Beni bile hayrete düşüren Sinirli Bey martıları böyle sevindirmişti işte....

Güne martıyla başlayınca küçük çaplı bir araştırma yaptım ben de.

MARTI; 'Martigiller familyasını oluşturan deniz kuşlarının ortak adı.Gri,beyaz renktedirler,başlarında siyah işaretler bulunur.Becerikli üst düzeyde zeki kuşlardır.Besinlerini çoğunlukla yumuşakçalar,yengeçler ve balıklar oluşturur' Ve bunları Sinirli Bey'e anlatınca 'bir dahaki menüde martıcıklara balık mı alsak' dedi:))))


Ey gönül sahilime çarpan dalgalar
Hasretin hüznünü şimdi sizlerle yaşıyorum.
Ey çığlık çığlığa uçuşan martılar
Attığınız her çığlıkta bir gurbet yaşıyorum.


Martılar..........................


(Not:Dörtlük alıntıdır)

15 Şubat 2010 Pazartesi

Biten Günün Ardından...

Hafanın en zor gününü bitirdik nihayet.

Dün umut vardı,huzur vardı,iyi dilekler vardı yeni haftaya başlarken.Bugünse her iş ortamında onlardan sıkça rastlayabileceğimiz türden bir arkadaşımız pazartesi gününe illaki üzülerek başlangıç yapmamı sağladı,sağolsun,burdan kendisine(duymasa da) teşekkür ediyorum,yüreğindeki olumsuzlukları için.

Kendilerinin akıllı olduğunu düşünen ama benim 'kurnaz' diye nitelendirdiğim insanlar niçin hep birilerine yük olmak zorundadırlar...Varsa bir işin sahipleniceksin; yok hayır yapamıyorsan, vaktin yoksa ya da zorlanıyorsan yardım istemeyi bileceksin. Basit oyunlarla karşındakileri kandırıp,ben bu işi bir şekilde onlara yaptırsam diye düşüneceğine;insanca kibarca,adam gibi, karşındakini de adam yerine koyarak yardımlarını rica ediceksin, bu kadar basit işte, 'rica'...

Tatlı dilinle ve samimiyetle yardım iste canım feda,ama yok 'ben bunu yapmayım,aman kafamı yormayayım, o yapsın' mantığın varsa çok beklersin sen arkadaşım...kaybedersin...

Boşuna dememişler; insanları en iyi iki şekilde tanıyabiliriz diye; birlikte çalışarak ya da seyahat ederek. İçini, dışını,düzenini,temizliğini, dürüstlüğünü, her bişeyini,kabalığını,kibarlığını en önemlisi; karakterini ...

Olsun günümün ilk yarısında her ne kadar sinirlenip üzülsem de öğleden sonrasında kızgınlığımdan eser kalmamıştı...Ben yine bendim,üzenler kendileri kaybediyor ve sonra da bir şekilde hatalarının farkına varıp telafi etmeye çalışıyorlar.Kötüye kötülükle karşılık vermeyince,hataların yerini özürler alabiliyor demek ki :))

Hala birazcık umut var sanırım insanlara dair...

Biten günün ardından...

14 Şubat 2010 Pazar

Bir Pazar daha bitti......

Kendimi bildim bileli Pazar gününü sevmem.Cumartesi benim için ne kadar güzelse, pazarlar bir o kadar kasvetlidir.

Haftasonunun son günü olduğundan mıdır, yoksa ertesi gün pazartesi olacağından mıdır bilmiyorum,ama çocukluğumdan bu yana sevemedim ben bugünü.
Çocukluğumdan ve ortaokul lise yıllarımdan pazara dair aklımda kalan TRT'de pazar konserleri(klasik müzik), akşamlarıysa ertesi güne hazırlık, okul giysilerinin ütülenmesi ve son güne bırakılmış, yetiştirlmeye çalışılan ödevler.....

Ütü olayı değişmedi:(

Ama böyle güzel güneşli bir günde evde durup ütüyle vakit geçirilir mi,tabi ki hyr:)
Öğlene doğru bir çıktım ve son bir kaç aydır yürümediğim kadar uzun güzel bir yürüyüş yaptım.Kah sahilden, kah içerden.....

Dün yağmurun sesini dinleyerek evde geçirdiğim zamana inat, bugünse tertemiz havayı soluyarak, taa içimde derinlerde hissederek kendimle başbaşa öyle güzel yürüdüm ki...(Görünürde kendimle baş başa olsamda zihnimdekiler yalnız bırakmadı tabi)Varsın olsun çok güzeldi....

Veee kaçınınlmaz son, ütü:(
Olsun bitti,o enerjiyle bunun iki katını yapabilirdim.Bir sır veriyim hayatımda ilk kez sinirlenmeden ütü yaptım:)

Umarım yarın güzel bir gün olur.Güzel bir Pazartesi,güzel bir hafta...
ptesi sendromumuz olmasın:)
Sevgiyle...

12 Şubat 2010 Cuma

Yağmur.....

Yağmurun sesiyle uyandım bu sabah.
Ne güzel usul usul çarpıyordu cama.Bir an kendimi sabahın bu saatinde dışarlara atıp, sahile çıkıp yürümek geldi içimden; hiçbirşey düşünmeden, amaçsızca, umarsızca...gidebildiğim kadar, tıpkı yağmur gibi.

Nereye düşeceğini bilmeden yeryüzüne düşen yağmur damlaları gibi.....

Yağmuru kıskandım bu sabah.Nereye gideceğini bilmeden, düşünmek zorunda olmadan yağıyor gönlünce.
Ben de yağmur olmak istiyorum, düşünmeden yağmak lüksüm olsun isitiyorum, özgürce yağmak...Çok şey istiyorum galiba :(

Bir şarkı dinler gibi dinleyebilirim bu sesi saatlerce... sessizliği dinler gibi; yalnızlığın sesini, birlikteliğin sesini...

Nasıl da huzurluyum kendimle başbaşa; bir ben, bir de yağmur...

Atilla İlhan ne güzel söylemiştir 'yağmur kaçağı' şiirinde;
Elimden tut yoksa düşeceğim
Yağmur beni götürecek yoksa yağmur...

Yağmurlu günlerimiz güzel olsun
Sevgiyle...

11 Şubat 2010 Perşembe

Canlarım annem ve babama...

Dün komançi'nin blogunda anne babasının geleceğini duyunca; ben de biraz kendi anne ve babamdan, onlara olan sevgimden ve sevgimi gösterememekten bahsetmiştim.

Üniversite yıllarında ailesinden ayrı yaşamış olan ben, okul bitip te ailemin yanına dönünce onlarla yaşamaya alışmakta az zorlanmamıştım.Şimdiyse 5 senedir onlardan ayrıyım ve onlardan ayrı kalmak zor geliyor.

Hayat ne garip; onlarla zordu, şimdi onlarsız zor....

Şu bir gerçek ki; onlar herşeyimiz.Benim hayatta en sevdiklerim ve beni en çok sevendir onlar.
Yetiştirilme tarzından ve aile yapısından olsa gerek (ki birbirimize çok bağlı sevgi saygı dolu bir aileyizdir) muck muck sarılmalı, dokunmalı bir ilişkim yok annem babamla.Öyle alışmadık çünkü,alıştırılmadık.Sadece karşılaşmalar ve vedalaşmalarda öpüşür koklaşırız.Onları her ziyeretimde; 'tamamdır bu sefer onlara doya doya sarılıp öpücem, çok sevdiğimi haykırıcam' desem de kendi kendime, sonuç hep başarısız :(

Ben de burdan haykırıyorum; (her ne kadar duyamasalar da)annecim ve babacımmm ben sizi çok ama çok herşeyden çok seviyorummmmm..........Ohhh be:)

Siz siz olun lütfen her fırsatta sevginizi gösterin onlara.Ben henüz yapamadım, içimde yaşıyorum, anlatamıyorum.
Babamın bir iki sene önce onlar ziyerete gittiğimde ,gece tam uykuya yeni dalmışken sessizce beni öptüğünü hissetmek vardı ya;

işte bu!!!

Karşılıklı sevgi; dile getirilemeyen, söylenemeyen ama hissedilen......

8 Şubat 2010 Pazartesi

merhaba

merhaba bu benim ilk blog yazım. umarım eğlenceli günleri burada geride bırakırız.