25 Aralık 2010 Cumartesi

evliliğe gelinceee


Dün akşam kociş ve arkadaşlarımızla Tiyatro Diyalog'un, evlilik ve monogami konulu, evlilik kurumunun sorunlarının işlendiği iki perdelik komedi oyununu izledik...

1958 yılında Leslie Stevens tarafından yazılan ‘The Marriage Go-Round’ adlı oyunu günümüze uyarlayarak ‘Evliliğe Gelince’ ismiyle tiyatroseverlerle buluşturan Can Gürzap, muhteşem kadrosuyla kahkahası bol iki saat yaşatıyor. (güldürürken bir yandan düşündürüyor!!!)

Paul: Can Gürzap
Content: Nurseli İdiz
Katrin: Burcu Gül Kazbek
Ross: Yağız Tanlı

Oyunda, Paul erkeklere, Content da kadınlara ilişkiler üzerine konferans veren iki akademisyendir. Mutlu ve huzurlu bir evlilikleri vardır. Dostları, Nobel ödüllü bir yazar olan Nils Sveg ve kızı Katrin’i evlerinde konuk etmeye hazırlanmaktadırlar, ancak Katrin ziyarete yalnız gelir. 15 sene önce bıraktıkları saçları örgülü sıska kız çocuğu??? karşılarına İsveçli bir güzellik ilahesi olarak çıkar…

19 Aralık 2010 Pazar

bir dostu olmalı insanın










Çok sevdiğim dostum, canım, Bernacım göndermiş...ben de face'te paylaştım ama yetmedi, burda da paylaşmak istedim.


canıma
dostuma;


Bir ♥ DOSTU ♥ olmalı insanın...

Saate bakmaksızın kapısını çalabileceği bir dostu olmalı insanın...

"Nereden çıktın bu vakitte" dememeli, bir gece yarısı telaşla yataktan fırladığında; "Gözünün dilini" bilmeli; dinlemeli sormadan, söylemeden anlamalı..

Arka bahçede varlığını sezdirmeden, mütemadiyen dikilen vefalı bir ağaç gibi köklenmeli hayatında; sen, her daim onun orada durduğunu hissetmelisin. ihtiyaç duyduğunda gidip müşfik gövdesine yaslanabilmeli, kovuklarına saklanabilmelisin.

Kucaklamalı seni güvenli kolları, ...dalları bitkin başına omuz, yaprakları kanayan ruhuna merhem olmalı... En mahrem sırlarını verebilmeli, en derin yaralarını açıp gösterebilmelisin; gölgesinde serinlemelisin sorgusuz sualsiz...

Onca dalkavuk arasında bir tek o, sözünü eğip bükmeden söylemeli, yanlış anlaşılmayacağını bilmeli.

Alkışlandığında değil sadece, asıl yuhalandığında yanında durup koluna girebilmeli.

Teklifsiz kefili olmalı hatalarının; günahlarının yegane şahidi...

Seni senden iyi bilen, sana senden çok güvenen bir sırdaş...
Gözbebekleri bulutlandığında yaklaşan fırtınayı sezebilmelisin. Ve sen ağladığında, onun gözünden gelmeli yaş...


(ekleyen:İbretli sözler)

18 Aralık 2010 Cumartesi

biz başkaydık

Bugün Kadıköy'e gitmem gerekiyordu. Evden çıkarken kociş 'sakın arabayla gitme, akşam maç var trafik felç olur' diyince ben de minübüse atladım,ver elini Kadıköy...hergün işe gittiğim yere haftasonu gitmek istemezdim ama mecburdum.
bu arada kociş sözü dinliyoruz yani:) duysa ne güler şimdi bana :))

her neyse minübüse gelelim. bindim, iki kişi ayaktayız.önünde durduğum koltukta iki öğrenci kızımız oturuyor. dersaneye gidiyor olmalılar, 7. sınıf yazıyor kitaplarında, birinin ağzında sakız çakkıdı çakkıdı, diğeri mp3 dinliyor..sonra onların önündeki koltuk boşaldı, oturdum. Bir süre sonra da iki yaşlı teyze bindi, arkadaki öğrencilerimizin önünde dikilmeye başladılar, ama bizim kızlarda tık yok,sonra arkaya döndüm kızların yüzüne baktım, bana mısın demediler, hiç ama hiç tepki yok.ben beklemedeyim bişiy söyleseler de bende uyarsam diye maalesef o da yok, sonra ben kalkıp teyzenin birine yer verdim,ama bizim öğrenci kızlarımıza laf atmasam çatlayacaktım artık. yerimden kalkarken teyzeye 'böyle buyrun lütfen, gençler rahatsız olmasın' dedim gayet yüksek sesle, teyze de gayet imalı başını salladı teşekkür edip oturdu. neyse sonra en arkada başka bir koltuk boşaldı, diğer teyzeyi de oturttuk..yazık öyle kibar ki, arka dört kişilik ama sıkışıp beni de yanına çağırarak koltuğu beşlemeye çalıştı o yaşlı haliyle..ben teşekkür edip rahatsız olmamasını söyledim ve zaten bir süre sonra başka yer boşaldı ve oturdum.

Benden bişiy eksilmedi, iki adım ayakta gidince rahatsız da olmadım...çok şükür ki kırkımıza merdiven dayamış olsak ta, bizim arsız gençler(tabii herhangi bir rahatsızlıkları yoksa) kadar genç olmasak ta henüz genciz ve sağlığımız yerinde..
Vee nasıl üzüldüm anlatamam. O genç kızlarımızın annesi babası da yaşlanacak onlar da gençlerden böyle yer verilmesini bekleyecek ve hatta kendileri de bir gün yaşlanacak ama acaba bugünkü duyarsızlıklarını hatırlayabilecekler mi???

Daha iki gün önce üniversiteden arkadaşımla bizim kuşaktan bahsetmiştik; çocukluğumuzdan, arkadaşlıktan, dostluklardan, yaşanmış sevdalardan, bizden... 'herşeyi yaşadık ama hala genciz,biz başkaydık feyzacım' dedi çok sevdiğim arkadaşım.

evet gençler sizlere sesleniyorum ;
biz başkaydık
duyarlıydık
bizim kuşak başkaydı

eğer böyleyse
şimdiki nesli anlamıyorum
ve üzülüyorum
(tabi ki herkes aynı değil ama, yine de lütfen daha duyarlı olalım gençler)
her konuda
lütfen!!!

13 Aralık 2010 Pazartesi

Masal şehir Segovia





Madrid gezimizin bir gününü 1 saat kuzeyde yer alan İspanyanın en güzel şehirlerinden biri olan tarihi Segovia şehrine ayırdık. Trenle sabah gidip akşam döndük.Hızlı trenle tam 28 dak.da gittik. (Normal trenle yaklaşık 1,45 saat sürüyormuş)
Roma Su kemerleri, sarp bir kayalığın üzerinde şatoları andıran Alcazar sarayı, Segovia Katedrali, Segovia Müzesi ve Plaza Mayor meydanı ile oldukça güzel, küçük ama masalsı bir kentti.
Gün batımında vadiden şehrin görünümü ise oldukça fantastik, tam bir masallar diyarı. Günübirlik ya da bir gecelik geziyle yürüyerek gezmek mümkün.



11 Aralık 2010 Cumartesi

Ekim sonu Madrid



Ekim'in son haftasındaki Madrid gezimiz oldukça keyifli geçti.Barcelona için İstanbul, Madrid için Ankara diyen arkadaşlarım sayesinde Madrid'e ön yargıyla gitmiştim.Dolayısıyla beklediğimden çok daha güzel, tarihi yapılarıyla, müzeleriyle, galerileriyle, muhteşem meydanlarıyla, parklarıyla, dolu dolu, capcanlı ve Barcelona'dan bile kalabalık bir şehirle karşılaşmıştım.Büyük bir kent olmasına rağmen yürüyerek birçok yeri gezme imkanı bulabiliyorsunuz.Ayrıca metro ağı muhteşemdi, uzak mesafeler için sıkça kullandık.



Otelimiz merkezdeydi,sağolsun kocişim güzel merkezi bir otel ayarlamıştı.Puerta del Sol'a 5-10 dak. yürüyüş mesafesindeydi.

Plaza Mayor, Plaza de la Villa, Puerta del Sol, Plaza de la Espana önemli büyük meydanları..akşamları özellikle iğne atsan yere düşmeyecek cinsten.gün içersinde de akşamdan pek bir farkı yok denecek kadar kalabalık.

Puerta del Sol; trafiği, kalabalığı ve canlılığıyla Madrid'e yakışan bir meydan.Bir zamanlar kaleyle korunmuş şehrin doğu girişinde.Yarım ay şeklindeki meydanın düz olan güney tarafında saat kulesi olan kırmızı binanın önünde yılbaşı gecesi yeni yıl karşılanıyor. Binanın önündeki sıfır kilometre simgesi ise dev İspanyol karayolu ağının başlangıcı kabul edilmekteymiş.Meydanların çevresi birbirinden şık mağazalar ve cafelerle dolu.



Palacio Real; muhteşem kraliyet sarayı.Yarım günümüz orayı gezmekle geçti.Toledo mermerinden yapılmış merdivenler ve tavandaki freskler içerde muhteşem güzellikler göreceğimizin habercisiydi.Gerçekten de olağanüstü gösterişliydi.Yemek salonu, eczane ve silahlık, porselen salon, gasparini salonu ve taht salonu sarayda mutlaka görülmesi gereken yerler...koca bir öğleden sonra anca yetti.




Mercado de San Miguel; büyük eşsiz bir pazar.

Plaza Mayor; Pencereleri, sivri kuleleri ve balkonlarıyla Kastilya karakteri taşıyormuş.Cafelerle çevrili meydanın ortasında meydanı yaptıran III. Felipe'nin atlı heykeli yer alıyor.

Plaza Espana; Madrid'in en büyük meydanlarından biri.Meydanda Cervantes ve Donkişot heykelleri bulunur. Dikilitaş ve birbirinden güzel görkemli binalar görülmeye değer.



Museo del Prado; İspanyol resminin dünyadaki en kapsamlı koleksiyonu yer alır.



Real Jardin Botanico; kraliyet botanik bahçeleri. Müzeyi gezdikten sonra süper bir dinlenme mekanı. Birbirinden güzel ağaç ve bitkilerin olduğu şahane bir park.

Gran Via; Madrid'in modern yüzü. Şık mağazaların bulunduğu geniş ve büyük cadde.

Bu arada İspanyollar yemek yemeyi fazlasıyla seven bir milletmiş. Barcelona'da daha çok turistik yerlerde gezdiğimizden farkına varamamışız. Sabahın erken saatlerinde cafeler dolmaya başlıyor ve cafedekiler Barcelona'daki gibi turist değil, yerli halktı.Günün her saati cafeler hep dolu ve hep yeme içme durumundalar. Akşam olup ta insanlar işten çıkınca caddeler ve trafik birden karmakarışık bir hal alıyordu(İstanbul'la kıyaslanamayacak derecede kalabalıktı)ve restoranların tamamı açılmaya başlıyordu. Akşam yemeğini ise gece 21-22'den sonra yiyorlar.
Paella(deniz mahsullü tercihimdir) ve nefis tatlılarından yemeden ve şarap seviyorsanız şayet, güzel şaraplarından içmeden dönmeyin derim.

Bu sefer pek alışveriş yapmamakla beraber kışlık biriki bişiy aldım.Favorim ise aldığım şapkalar..İtalya ve İspanya'dan ayakkabı almadan dönmeyen ruhum sadece tek bir babetle yetindi:(
El Corte Ingles'leri( İspanya'da hemen her köşede bulunan, bir çok markayı ve her ürünü bulabileceğiniz alışveriş merkezi)çok seviyorum,gece geç saatte sakin de olduklarından rahat alışveriş yapılabiliyor.