11 Aralık 2010 Cumartesi

Ekim sonu Madrid



Ekim'in son haftasındaki Madrid gezimiz oldukça keyifli geçti.Barcelona için İstanbul, Madrid için Ankara diyen arkadaşlarım sayesinde Madrid'e ön yargıyla gitmiştim.Dolayısıyla beklediğimden çok daha güzel, tarihi yapılarıyla, müzeleriyle, galerileriyle, muhteşem meydanlarıyla, parklarıyla, dolu dolu, capcanlı ve Barcelona'dan bile kalabalık bir şehirle karşılaşmıştım.Büyük bir kent olmasına rağmen yürüyerek birçok yeri gezme imkanı bulabiliyorsunuz.Ayrıca metro ağı muhteşemdi, uzak mesafeler için sıkça kullandık.



Otelimiz merkezdeydi,sağolsun kocişim güzel merkezi bir otel ayarlamıştı.Puerta del Sol'a 5-10 dak. yürüyüş mesafesindeydi.

Plaza Mayor, Plaza de la Villa, Puerta del Sol, Plaza de la Espana önemli büyük meydanları..akşamları özellikle iğne atsan yere düşmeyecek cinsten.gün içersinde de akşamdan pek bir farkı yok denecek kadar kalabalık.

Puerta del Sol; trafiği, kalabalığı ve canlılığıyla Madrid'e yakışan bir meydan.Bir zamanlar kaleyle korunmuş şehrin doğu girişinde.Yarım ay şeklindeki meydanın düz olan güney tarafında saat kulesi olan kırmızı binanın önünde yılbaşı gecesi yeni yıl karşılanıyor. Binanın önündeki sıfır kilometre simgesi ise dev İspanyol karayolu ağının başlangıcı kabul edilmekteymiş.Meydanların çevresi birbirinden şık mağazalar ve cafelerle dolu.



Palacio Real; muhteşem kraliyet sarayı.Yarım günümüz orayı gezmekle geçti.Toledo mermerinden yapılmış merdivenler ve tavandaki freskler içerde muhteşem güzellikler göreceğimizin habercisiydi.Gerçekten de olağanüstü gösterişliydi.Yemek salonu, eczane ve silahlık, porselen salon, gasparini salonu ve taht salonu sarayda mutlaka görülmesi gereken yerler...koca bir öğleden sonra anca yetti.




Mercado de San Miguel; büyük eşsiz bir pazar.

Plaza Mayor; Pencereleri, sivri kuleleri ve balkonlarıyla Kastilya karakteri taşıyormuş.Cafelerle çevrili meydanın ortasında meydanı yaptıran III. Felipe'nin atlı heykeli yer alıyor.

Plaza Espana; Madrid'in en büyük meydanlarından biri.Meydanda Cervantes ve Donkişot heykelleri bulunur. Dikilitaş ve birbirinden güzel görkemli binalar görülmeye değer.



Museo del Prado; İspanyol resminin dünyadaki en kapsamlı koleksiyonu yer alır.



Real Jardin Botanico; kraliyet botanik bahçeleri. Müzeyi gezdikten sonra süper bir dinlenme mekanı. Birbirinden güzel ağaç ve bitkilerin olduğu şahane bir park.

Gran Via; Madrid'in modern yüzü. Şık mağazaların bulunduğu geniş ve büyük cadde.

Bu arada İspanyollar yemek yemeyi fazlasıyla seven bir milletmiş. Barcelona'da daha çok turistik yerlerde gezdiğimizden farkına varamamışız. Sabahın erken saatlerinde cafeler dolmaya başlıyor ve cafedekiler Barcelona'daki gibi turist değil, yerli halktı.Günün her saati cafeler hep dolu ve hep yeme içme durumundalar. Akşam olup ta insanlar işten çıkınca caddeler ve trafik birden karmakarışık bir hal alıyordu(İstanbul'la kıyaslanamayacak derecede kalabalıktı)ve restoranların tamamı açılmaya başlıyordu. Akşam yemeğini ise gece 21-22'den sonra yiyorlar.
Paella(deniz mahsullü tercihimdir) ve nefis tatlılarından yemeden ve şarap seviyorsanız şayet, güzel şaraplarından içmeden dönmeyin derim.

Bu sefer pek alışveriş yapmamakla beraber kışlık biriki bişiy aldım.Favorim ise aldığım şapkalar..İtalya ve İspanya'dan ayakkabı almadan dönmeyen ruhum sadece tek bir babetle yetindi:(
El Corte Ingles'leri( İspanya'da hemen her köşede bulunan, bir çok markayı ve her ürünü bulabileceğiniz alışveriş merkezi)çok seviyorum,gece geç saatte sakin de olduklarından rahat alışveriş yapılabiliyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder